Dünya

Liberalizmin Çöküşü: Kimlik Politikası ve Ekonomik Gerçekler

2024-11-24

Yazar: Ali

5 Kasım'da yapılan ABD Başkanlık seçimleri, yalnızca uluslararası ilişkilerdeki küreselleşme dönemini kapatmakla kalmadı, aynı zamanda Trump'ın dönüşü, kimlikçi liberalizme de ağır bir darbe indirdi. Bu durum, Demokratlar için unutulmaz bir yenilgiye ve liberalizmin sarsılmasına yol açtı.

Kamala Harris liderliğindeki Demokratlar, sadece Başkanlık seçimlerini değil aynı zamanda Kongre'yi de kaybettikleri için büyük bir hayal kırıklığı yaşadılar. Trump’ın zaferi, Yüksek Mahkeme'nin tutucu üyelerinin değişeceği umudunu da söndürdü. Seçim sonuçları açıklanmadan önce medyadaki büyük değişiklikler ise liberal demokrasilerdeki kurumların önemini sorgulamaya itti.

Amerika'daki liberal sol, sosyal ve ekonomik sistemle mücadele etmekten ziyade, daha ‘açık fikirli’ ve ‘eşitlikçi’ bir toplumu inşa etmeye odaklanmıştı. Ancak ahlak ve özgürlük kavramlarının içeriği yeterince dolu değildi. Toplumsal cinsiyet ve kimlik meseleleri üzerine yapılan tartışmalar, temel sosyal sorunların arka planda kalmasına neden oldu.

Liberal sol, kendini kimlikler mücadelesine hapsetmiş, işçi sınıfından ve yoksullardan kopmuştu. Biyolojik cinsiyetin toplumsal bir kategori olarak kabul edilmesi, gerçek ekonomik sorunların göz ardı edilmesine yol açtı. Ekonomik adaletsizlikler karşısında kimlik sorunlarının kaynağını koşullandıran faktörler ve sınıf mücadelesi ihmal edildi.

ABD’nin liberal politikaları, günümüzde kimlik temelli ayrımcılıkları ortadan kaldırmak için eğitimin ve şirketlerin içerisinde zorlayıcı önlemleri benimsemeye yöneltiyor. Ancak yeni bir sosyal ve ekonomik sistem kurma önerileri tamamen göz ardı edilmiş durumda.

Özellikle Biden yönetiminde, her kurumda farklı ırksal ve cinsel kategorilerden insanları istihdam etmek üzere zorlayıcı politikalar benimsenmiş, bu durum toplumda rahatsızlık yaratmıştır. Beyaz, erkek ve heteroseksüel olmak suçlu kompleksi olarak algılanmaya başlanmış ve bu gruptaki bireyler dışındaki herkese pozitif ayrımcılık uygulamaları yaygınlaştırılmıştır.

Göçmenlere yönelik hoşgörü kuralları, toplumda yeni tartışmalara neden oldu. Göçmenlerin sosyal sistemden intikam alanlar olarak algılanması, okul müfredatında ırksal teorileri ve LGBT haklarını işleyen derslerin artmasına yol açtı.

Geçmişte rüzgar, liberallerin lehine eserken, Biden döneminde kamuoyunun yönelimlerinin değiştiği gözlemleniyor. Kadın ve erkek tuvaletlerinin birleştirilmesi gibi politikalar, Trump yönetiminin etkisi ile geri alınma aşamasına geldi. Seçim sonuçları, Amerikan toplumunda güvenlik endişelerinin öne çıktığını gösteriyor.

Artık sosyal ve ekonomik sorunlardan çok kimlik politikalarının öncelendiği bir süreçte, sıradan Amerikalıların taleplerine kulak verilmesi gerektiği ortada. Demokrat stratejistler, seçmenlerin ekonomik güvenlik ve kişisel özgürlüklerine odaklanmalarını sağlamakta zorlandıklarını dile getiriyor.

Sonuç olarak, amerikan toplumunun karanlık bir döneme geçiş yaptığı ve liberalizmin iflasına doğru gittiği söylenebilir. Artık ekonomik gerçeklerle yüz yüze gelme zamanı.