Narin Güler'in cinayeti sonrası ortaya çıkan gerçekler, Diyarbakır Barosu'nun raporuyla gün yüzüne çıktı. Baro, yapılan soruşturmada ciddi hatalar olduğuna ve yetkililerin ihmallerinin çok büyük rol oynadığına dikkat çekti. Özellikle Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'na sunulan dilekçede, olayın üzerinden 19 gün geçmesine rağmen Güler'in nasıl bulunamadığı sorgulandı.

Baro'nun raporunda dikkat çeken ilk bulgu, Narin Güler'in kaybolduğu saatle ilgili karmaşık bir durumun ortaya çıkmasıydı. Şüpheliler, kaybolma saatinin belirlenmesinde yanlış yönlendirmelerde bulundu. Örneğin, Narin Güler'in kaybolduğu saat olarak aile bireyleri 17:40'ı belirtirken, güvenlik güçleri bu durumu dikkate almadı. Baro, jandarma ekiplerinin bu tür kayıplardaki uzmanlık eksikliğini de vurgulayarak, durumu daha da kötüleştirdikleri ifade etti.

Raporda, arama çalışmaları sırasında yalnızca 267 kişinin ifadesinin alındığına, ancak şüpheli olabilecek aile bireylerinin yeterince sorgulanmadığına değinildi. Aile üyeleri, ilk etapta şüpheli olarak değerlendirilmeli ve delil karartma ihtimalleri göz önünde bulundurulmalıydı. Bu durum, soruşturmanın doğru bir şekilde yürütülmesine engel oldu.

Baro, ayrıca cinayet sonrası elde edilen tüm delillerin dikkatlice incelenmesi gerektiğini, fakat jandarma ve ilgili ekiplerin bu konuda yetersiz kaldığını belirtti. Narin Güler'in cansız bedeninin, cinayetten yedi gün sonra bulunduğu ve delillerin karartılması deneyimlerinin göz önünde bulundurularak cinayetle ilgili soruşturmanın acilen derinleştirilmesi gerektiği vurgulandı.

Son olarak, yapılması gerekenleri de sıralayan Diyarbakır Barosu, özellikle olay anının kesin tanıkları olan köylülerin beyanlarının toplanmasıyla ilgili çalışmaların yetersiz olduğunu belirtti. Şayet bu yönde yeterli adımlar atılmadıysa, gelecekte benzer davaların da çözülmesinde zorluklar yaşanacağının altını çizdi. Narin Güler cinayeti gibi olayların takip edilmesi ve daha dikkatli bir soruşturma yürütülmesi, toplumun adalet talebinin yerine getirilmesi adına son derece önemli.

Bu durum, Türkiye'de çözülmemiş pek çok cinayet davasının varlığını da gözler önüne seriyor ve adalet sisteminin bu tür davalardaki eksikliklerini sorgulatıyor.