Sistem Soruları ve Türkiye'nin Yönetim Yapısı
2024-11-25
Yazar: Ayşe
Türkiye’deki yönetim sistemi, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi olarak adlandırılıyor. Ancak bu sistemin dünya çapında daha önce görülmemiş bir model olduğu ifade ediliyor.
Geçmişte Trump'ın bakan atama süreçleri, Türkiye’deki sistemin pek çok açıdan bir başkanlık sistemi olmadığını ortaya koyuyor. Örneğin, seçimlerin ardından Trump, Adalet Bakanlığı için Matt Gaetz’i aday göstermeyi planladı. Ancak Gaetz, cinsel istismara varan ciddi iddialarla gündeme gelince, Trump onu geri çekmek zorunda kaldı. Bu durum, ABD’deki sistemin daha şeffaf ve denetleyici bir mekanizmaya sahip olduğunun göstereni.
Türk sisteminde Cumhurbaşkanı, istediği kişiyi bakan ya da yüksek bürokrat olarak atama yetkisine sahiptir. Bu durum, Amerikada yasanın öngördüğü süreci takip etmemektedir: ABD başkanları, atayacakları kişilerin sadece önerisini yapabilir ve Senato onayı gerekmektedir.
Amerika'da Senato, adayların geçmişini detaylı şekilde incelemek zorundadır ve bu süreç, halkın gözü önünde gerçekleşir. Ancak Türkiye’de Cumhurbaşkanı’nın atamaları bütçe denetimine tabi değildir; sadece eleştirilebilir. Bu da, sistemin demokratik denetim açısından zayıf olduğunu ortaya koyuyor.
Cumhurbaşkanlığı sisteminin esasları, büyük ölçüde yürütme yetkisini tek elde toplamaya yöneliktir. Türkiye, 2017’de yapılan referandumla bu sistema geçti, o zamandan beri Cumhurbaşkaninin yetkileri büyük ölçüde arttı. Bu durumu, anayasa yapımında yer alan isimlerden biri olan Prof. Şükrü Karatepe, o dönemde “Bu Tayyip Erdoğan için yapılan bir düzenlemedir.” ifadeleriyle açıklamıştır.
Gerçekten de, Türkiye'deki yasaların büyük ölçüde bir kişinin iradesine göre belirlendiği gün gibi ortada. Hatta, MHP'li bazı hukukçular, Cumhurbaşkanlığı sisteminin, geçmişteki anayasalara kıyasla daha fazla yetki verdiğini dile getiriyor. Şaşırtıcı bir durum olabileceği kanısındayım.
ABD’nin yönetim sistemine baktığımızda, tarihçiler ve anayasa uzmanları tarafından büyük bir başarı olarak kabul edilmektedir. Ancak Trump gibi güç merkezini tek başına kontrol etmeye çalışan birinin liderliğinde yönetimi zorlaşacak. ABD’de politik kutuplaşmanın artmasına sebep olmaktadır.
Daron Acemoğlu, bu süreçte ABD’de demokrasinin zayıflayacağından ve ekonominin olumsuz etkileneceğinden söz ediyor. Türkiye'deki sistem ise, yargı bağımsızlığı konusundaki tehditler ve kötüleşen ekonomik koşullar ile birleştiğinde, toplumsal huzursuzlukları büyütebilir.
Büyük bir tecrübe ile karşı karşıyayız. Türkiye, hukukun üstünlüğü anlamında ciddi sorunlar yaşıyor ve bu durum, toplumda derin yaralar açıyor. Ekonomide ise, enflasyon adeta bir tsunami gibi yükseliyor. Merkez Bankası'nın bağımsızlığı konusunda ise geliştirilmiş herhangi bir hukuki mekanizma bulunmadığı için, bu durum ülke için felaket senaryolarının tetikleyicisi olabilir.
Montesquieu’nün 1758’deki yazdıkları, hâlâ günümüzde geçerliliğini koruyor: Güçler ayrılığı esası, demokrasinin temeli olmalıdır. Bu ilkenin ihlali, toplumda büyük çalkantılara yol açabilir.