Dünya

Yılmaz Güney'den Sezai Karakoç'a Bir Miras: Ortak Kahramanlar ve Efsaneler

2024-10-16

Yazar: Zeynep

Son zamanlarda, cenaze törenlerine katıldığımda bir tür hüzün ve nostalji içinde kalıyorum. Lübnan'dan minik bir panorama gibi, sanki geçmişe kısa bir yolculuk yapıyorum.

Cenazeye katılan insanlar arasında yankılanan sözler: "İyi bilirdik..." Ancak gidenler iyi olsa da kalanların durumu içler acısı. Birbirlerini görmekten bile kaçınan insanlar… Hayat, gözlerimizi açıp kapadığımız anlar gibi geçiyor, o kadar hızlı. Cami avlusundaki cenaze namazı esnasında bile ruh hallerinde en ufak bir değişiklik yok.

Şu zor zamanlardan geçerken, farklı dünya görüşleri olan insanların ortak kahramanlarından bahsetmek belki tuhaf görünecek ama bir zamanlar gerçekten böyleydi.

Yılmaz Güney, hem solcuların hem de sağcıların efsanevi bir figürüydü. Filmleri özellikle birlikte alkışlandığında büyük bir coşkuyla karşılanıyordu. "Çirkin Kral" dendiğinde, herkes durur ve ona saygı gösterirdi. Ancak zaman geçtikçe, toplum olarak pek çok şeyin değiştiğini görüyoruz.

Devrimci solcular, Yılmaz Güney sinemasında halkın ezilmişliğini ve adaletsizliği gördü. Sağcılar ise onun eserlerinde dervişliği, cesareti ve mertliği buldu. Ancak bir gerçek var ki; tüm eserlerinde hayatın acılarını derinlemesine yansıtan bir yer aldı.

Özellikle kadınlara karşı olan tutumunun tartışmalı olduğu doğrudur, ancak onun filmleri, Türk sinemasının yüz akı olmaktan asla vazgeçemez. Yılmaz Güney’in politik duruşu, Augusto Boal'un "Sinemayı politik olandan uzak tutma gayreti de politik bir tutumdur" sözüyle de destekleniyor.

Yılmaz Güney, sert, acımasız ama içten bir sanatçıydı. Haksızlıklara karşı dilsiz şeytan gibi sesi çıkmayanların sesi oldu. Kendi yaşadığı trajedileri, halkın trajedisiyle buluşturdu; her filminde bir isyan ahlakı, bir direniş simgesi vardı.

Aynı durum Ahmet Kaya için de geçerlidir. Türkçe müziğin devrimcisi olan Kaya, herkesin hafızasında derin izler bıraktı. Ruhi Su’nun Yunus Emre albümü gibi, ortak değerlerimiz hala yaşamaya devam ediyor.

Sezai Karakoç da bir efsane. Hayatında mal mülk peşinde koşmadı, tam anlamıyla modern zamanların bir dervişi oldu. Sadece sanatıyla değil, duruşuyla da saygı gördü.

Ortak kahramanların en belirgin özelliği sahicilikleridir. Bu ortak değerler, bize aslında neye sahip olduğumuzu ve neyi kaybettiğimizi hatırlatıyor. Ya sizce? Ortak kahramanların mirası günümüzde nasıl yaşatılmalı?