Dünya

Erdoğan’ın İsrail Kaygısı ve Suriye'deki Çatışmalar

2024-10-13

Yazar: Mustafa

İsrail'in Lübnan'daki saldırgan davranışlarının bölgedeki güvenlik dengelerini sarstığı bir dönemde, bölgedeki aktörler kendi çıkarlarına göre konumlanıyor. Lübnan'daki olası bir çöküş sonrası, bölgedeki gözler Suriye'ye çevriliyor.

Özellikle Türkiye, Suriye Milli Ordusu'nu destekleyip, Heyet Tahrir el-Şam’a (HTŞ) kalkan olacak konumda bulunarak, Suriye’nin yeniden çatışma zeminine dönüşmesi ihtimali karşısında hesaplama yapmak zorunda kalıyor. Cumhur İttifakı’nın değişen tutumu bu durumu destekliyor. Suriye ile ilişkilerin normalleşmesi için çağrılar artarken, teröre karşı sürdürülen Pençe operasyonlarının ardından, birdenbire İmralı-Kandil hattı açılıyor ve DEVA Partisi’ne kucak açılıyor. Bu durumu değerlendiren Erdoğan, “İsrail, Türkiye’ye saldırabilir” söylemiyle bir korku atmosferi yaratmaya çalışıyor. Bu korku, Türkiye’nin iç siyasetteki manevralarının bir parçası gibi görünüyor.

Suriye Devleti, Beşar Esad yönetiminde İsrail korkusuyla normalleşmeye teşvik ediliyor. Ancak Esad, Türk askerinin Suriye'den çekilmesi ve terör örgütlerine desteğin kesilmesi gibi talepleri garanti etmeyen bir diyaloga girmek istemediğini açıkça belirtmiştir. Bu tartışmaların merkezinde Suriye'deki Amerikan destekli Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ve özerk yönetimlerin dağıtılması konuları yer alıyor.

Erdoğan, 15 Ekim’de gerçekleştirdiği Balkan gezisinin ardından, “Rusya, İran ve Suriye’nin daha etkili önlemler alması kaçınılmaz” açıklamasında bulunmuştu. Bu durum, Suriye’nin ciddiyetle Normalleşmelerin hedefinde ABD destekli SDG'nin hedef alınması dikkat çekiyor.

Suriye üzerindeki İsrail saldırılarının artması, Esad'ın tercihlerini de gözden geçirmesine neden oluyor. Eğer bu saldırılar ya da İran destekli güçlerin Golan'dan İsrail’e cephe açmasına izin verilirse, bazı olasılıklara kapı açılabilir: 2011’e geri dönülebilir; Suriye, Fırat’ın doğusunu kaybedebilir; Türkiye destekli güçler Halep’i ele geçirmeye çalışabilir; HTŞ liderliğindeki Fethu'l Mubin koalisyonu, Halep’in batısı, Hama’nın kuzeyi ve Lazkiye’nin kuzeydoğusundaki hükümet güçlerine yüklenecek şekilde harekete geçebilir; Türkiye, çatışmaları sınırdan uzak tutmak için kontrol alanını genişletebilir; Amerikan güçleri Deyrizor’dan Irak-Suriye-Ürdün üçgenindeki Tanaf’a yönelik hamlelerle Suriye-Irak sınır hattını ele geçirmeye çalışabilir.

Bütün bu gelişmeler, krizin derinleşmesine ve bölgedeki aktörlerin pozisyon almalarına neden olmakta. Esad’ın son açıklamaları, özerk yönetime yönelik gelen mesajlar, bir değişim sürecine işaret ediyor. 25 Ağustos'ta Halk Meclisi'ne hitap eden Esad, yerel yönetimlerin yetkilerini artırmak ve ademi merkeziyetçilikle ilgili yoğun çalışmalara vurgu yaptı.

Suriye’nin iç tehlikeleri göz önünde bulundurulduğunda, daşınma senaryolarının artması ve dış müdahale tehditlerinin varlığı Esad'ı dikkatli ve temkinli davranmaya yöneltiyor. Özellikle Türkiye ile olası normalleşmelerdeki baskı, Esad'ı yeni önlemler almaya zorlayabilir.

Diğer yandan, İsrail’in saldırganlığı Suriye açısından ciddi bir tehdidi yükseltiyor. Bu saldırılar, bölgedeki İsrail-İran mücadelesinin yansımalarını gözler önüne seriyor. Suriye Ordusu'nun karşılaştığı bu tehditler karşısında, bölgedeki Rus güçlerinin durumu da dikkat çekiyor. Ortadoğu'daki dengeyi sürdüren Rusya’nın, kendi çıkarlarını korumak adına İsrail'e karşı bir tepki oluşturmaması dikkat çekici.

Sonuç olarak, yaşanan çatışmalar ve güç dengeleri, bölgedeki denklemleri etkilemeye devam ediyor. İsrail ile Suriye arasındaki açık çatışma durumu, Türkiye'nin izlediği politika çerçevesinde önemli bir sinyal olarak değerlendirilmekte. Erdoğan'ın gözetimi altında, iç siyasi kazançlar için kullanılan bu dinamikler, hem Türkiye hem de Suriye’nin geleceğini yakından etkileyebilir.