
Türkiye Ekonomisi İçin Son Şans: Teknolojik Dönüşüm Zamanı!
2025-03-30
Yazar: Mehmet
Türkiye, teknolojik dönüşümün kritik bir eşikten geçtiğinin farkında. Eğer bu fırsat penceresi kaçırılırsa, gelişmiş ülkeleri yakalama şansımız önemli ölçüde azalabilir. Dolayısıyla boşa kaybedecek zamanımız yok. Önümüzdeki beş yılı çok iyi değerlendirmeliyiz.
Küresel ekonomi, büyük bir teknolojik dönüşüm sürecinden geçiyor. Yapay zekâdan otonom robotlara, kuantum bilgisayarlardan elektrikli araçlara kadar birçok farklı teknoloji, eş zamanlı olarak ekonomileri dönüşüme uğratıyor. Üretimden ulaşıma, depolamadan pazarlamaya kadar tüm ekonomik aktiviteler bu dönüşümden etkileniyor. Gelişmiş ülkeler, bu teknolojiler sayesinde küresel ekonomideki ağırlıklarını korumaya çalışırken, gelişmekte olan ülkeler de yeni nesil teknolojilerle aralarındaki farkı kapatmayı hedefliyor.
Özellikle ABD ve diğer Batılı ülkeler, gelişmekte olan ülkelerin bu teknolojileri kendi imkanları ile üretebilmesi konusundaki tedirginliklerini giderek artırıyor. Kendi tasarımları ile oluşturdukları küresel düzen aleyhlerine işlemeye başladıkça, oyunun kurallarını değiştirmek için düğmeye basmak zorunda kaldılar. ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance, bu durumu şu sözlerle özetliyor: "Küreselleşme fikri, fakir ülkelerin daha basit işler yaparken, zengin ülkelerin de küresel tedarik zincirinde daha yukarıya çıkacağı yönündeydi."
Ancak artık işler değişmeye başladı. Yeni nesil teknolojiler, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki güç mücadelesinin yönünü tayin etmede oldukça belirleyici olacak. Teknolojik dönüşüm, gelişmekte olan ülkeler için bazı tehditler barındırsa da aynı zamanda önemli fırsatlar da sunuyor.
Türkiye, bu teknolojik dönüşümün ne derece kritik olduğunun farkında. 2030'a kadar olan dönemde, sanayi ve teknolojik gelişimle ilgili izlenecek yol haritası açıklandı. 2019-2023 Sanayi ve Teknoloji Stratejisi döneminde belirli gelişmeler yaşansa da, bazı hedeflerde sapmalar gözlemlendi. Kovid-19 salgını ve yüksek enflasyon sonrasında oluşan makroekonomik istikrar kaybı bu durumda etkili oldu. Yüksek teknolojili ihracat payının yüzde 5,8'e ulaşması hedeflenmişti ancak yüzde 3,8'de kaldı. Ar-Ge harcamalarının GSYH'ye oranının yüzde 1,8'e çıkarılması hedeflenirken, bu oran yalnızca 1,42’ye çıkabildi.
Yeni açıklanan '2030 Sanayi ve Teknoloji Stratejisi', önceki döneme göre daha iddialı hedefler barındırıyor. Ayrıca, kısmi analizlerin yanı sıra Türkiye'nin teknolojik dönüşümdeki konumuna dair bilinçli bir yol haritasının hazırlandığına dair ipuçları var. Sanayi ve teknolojik gelişim alanındaki teşviklerde sadece sektörel bazda değil, projeler bazında da selektif yaklaşımın arttığı gözlemleniyor. 2030 Sanayi ve Teknoloji Stratejisi, şu beş temel amaç üzerine inşa edilmiştir:
1. Yüksek teknolojide ve kritik alanlarda yerli üretim kapasitesini artırarak dışa bağımlılığı azaltmak,
2. Dijital ekonomiye geçiş sağlayarak teknoloji çağının lider ülkelerinden biri olmak,
3. Yeşil ve döngüsel ekonomiye geçiş sağlayarak sanayi kaynaklı karbon emisyonlarını azaltmak,
4. Küresel pazarlara entegrasyonu ve rekabet gücünü artırmak,
5. İmalat sanayinin verimlilik, kapasite ve ölçek sorunlarını çözmek; kriz ve şoklara karşı dayanıklılığı artırmak.
Bu beş amaca ulaşmak için 100 farklı strateji belirlenmiş olup, bu stratejilerin hayata geçirilmesiyle birlikte 2030'da dünya imalat sanayii katma değerinde Türkiye'nin payının yüzde 1,33'ten 1,65'e; yüksek teknolojili ürün ihracatının 8,8 milyar dolardan 30 milyar dolara; ayrıca Ar-Ge harcamalarının GSYH'ye oranının yüzde 1,42'den 2'ye yükseltilmesi hedefleniyor.
Türkiye'nin bu hedeflere ulaşması için atılması gereken adımlar belirli, kritik bir dönemdeyiz ve değişim için hiç olmadığı kadar çaba göstermeliyiz!