Aksa Enerji, Türkiye'nin depolamalı yenilenebilir enerji alanında ön lisans sürecini tamamlayarak üretim lisansını elde eden ilk şirket olmayı başardı.

Şirketin yaptığı açıklamaya göre, Mersin Rüzgar Enerjisi Santrali (RES) için gerekli tüm izin süreçlerini tamamlayan Aksa Enerji, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu'ndan (EPDK) depolamalı yenilenebilir enerji üretim lisansını aldı. Bu lisans, Aksa Enerji'nin Türkiye'nin yenilenebilir enerji hedefleri konusundaki rolünü pekiştirirken, sürdürülebilir enerjiye olan taahhüdünü de ortaya koyuyor.

Aksa Enerji, Türkiye genelinde deneyimli ekibiyle geliştirdiği en son teknolojiye sahip depolamalı yenilenebilir rüzgar enerjisi santrali (RES) ve güneş enerjisi santrali (GES) projeleriyle toplamda 891,41 megavat kurulu güce ulaşacaktır. Bu rakam, ülkenin enerji ihtiyacının karşılanmasında önemli bir etkiye sahip olacaktır.

Açıklamada görüşlerine yer verilen Aksa Enerji Yönetim Kurulu Başkanı ve Üst Yöneticisi Cemil Kazancı, depolamalı yenilenebilir enerji yatırımlarının arz güvenliğini sağlama ve şebeke dengesini koruma açısından kritik bir rol oynadığını vurguladı. Kazancı, "2030 yılına kadar yenilenebilir enerji portföyümüzü genişleterek, portföyümüzün yüzde 25’ini yenilenebilir kaynaklardan oluşturmaya planlıyoruz. Bu stratejik hedefimizin bir yansıması olarak kuracağımız santrallerle ülkemizin enerji arz güvenliğine katkı sağlarken sürdürülebilir enerji üretimi stratejimizi de hayata geçireceğiz." ifadelerini kullandı.

Aksa Enerji, Mersin'de lisansını aldığı 100,08 megavat kapasiteli Mersin RES depolamalı rüzgar enerji santrali ile toplamda 665,91 megavat depolamalı RES ve 225,5 megavat depolamalı GES ile toplamda 891,41 megavatlık bir portföye ulaşmış durumda. Şirket, mevcut portföyünü genişletmek için sürekli çalışmalarına devam ediyor.

Dünya genelinde temiz enerjiye olan talebin arttığı bu dönemde, Aksa Enerji’nin yatırımları, Türkiye’nin enerji bağımlılığını azaltma ve iklim değişikliği ile mücadelesine önemli katkılarda bulunacak. Aksa Enerji’nin bu adımı, sadece ticari başarı değil, aynı zamanda çevresel sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşma yolunda büyük bir adım olarak değerlendiriliyor.