İş

Türkiye Ekonomisinde Güçlü Makro Performans ve Sürdürülebilirlik

2025-03-26

Yazar: Mehmet

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCMB) dün açıkladığı Reel Kesim Güven Endeksi (RKGE), şirketlerimizin önümüzdeki üç ay için iç piyasa ve ihracat siparişlerine yönelik beklentilerinin oldukça güçlü olduğunu gösteriyor. RKGE, şubat ayına göre mart ayında 1.7 puan artışla 104.1 puana yükselirken, mevsimsel etkilerden arındırılmış olan endeks de 0.4 puan artarak 103.2 puana geldi.

Türk ihracatı, dünyanın en uzak coğrafyalarındaki ihracat bağlantılarını artırırken, orta ve yüksek teknolojiye dayalı ihracat ürünlerinin toplam ihracat içindeki payının artması dikkat çekiyor. Özellikle savunma endüstrisi ihracat hacminin 10 milyar dolara ilerliyor olması, stratejik açıdan kritik bir öneme sahip. Türk reel sektörü 'ufka kenetlenmiş' bir şekilde üretmeye, istihdam etmeye ve ihraç etmeye devam ederken, iç siyasette son bir haftada yaşanan olayların etkileri de izleniyor. Ancak, bankacılık sektöründeki 'tutukluk' durumu şaşırttı.

Dünyanın önde gelen uluslararası finans kurumları, son bir haftada meydana gelen gelişmeleri dikkatle takip ederken, yıl sonu dolar-TL kuru öngörülerinde bir değişiklik yapmadılar. Ancak, bankaların TL ve döviz fiyatlandırmasında 'radikal' bir değişim olacağı beklentisi, ekonomik aktörlerin kafasını karıştırıyor. Türkiye'nin kamu borç stokunun GSYH'ya oranı, G20 ve OECD ülkeleri arasında en düşük seviyelerde bulunmasına rağmen, 'asrın felaketi' sonrasında 11 ilimizin yeniden imarına yönelik süreç güçlü bir mali disiplinle yürütülüyor. Tüm bu olumlu gelişmelere rağmen, bankaların reel sektör ile olan finansman ilişkisini 'bıçakla keser gibi' durdurmaları, sorun teşkil ediyor.

İşsizlik oranı, son 12 yılın en düşük seviyesine ulaşırken, TCMB'nin rezervleri tarihi bir seviyede. Türkiye ekonomisi için daha ideal bir 'sürdürülebilirlik' sağlanabilir mi? Sürdürülebilirlik net bir şekilde ortadayken, küresel ve bölgesel jeopolitik gelişmelere rağmen makro performans güçlü bir şekilde devam ederken, Türkiye'nin Avrupa'nın yeni güvenlik mimarisindeki vazgeçilmezliğinin yanı sıra, Küresel Güney ile Küresel Kuzey arasındaki 'oyun kurucu' diyalog rolü de ön plana çıkıyor.

Ekonomik yönetimimizin TL'nin cazibesi ve döviz kurlarının istikrarı adına sunduğu imkanlar göz önüne alındığında, alternatif finansal araçların mevcut olduğu bir ortamda, bankalarımızın bu 'kötü' alışkanlıklardan kurtulması gerekiyor. Türkiye Yüzyılı adı altında ekonomi ve siyasette bağımsız bir rota çizerek, tüm vesayet odaklarının ortadan kaldırıldığı bir süreçten geçtiğimiz aşikâr. Ancak, bu bağımsızlık süreci, uluslararası ekonomi-politik sistemde 'güvenilir liman' rolünü sağlamlaştıracak olursa, içeride oluşabilecek olumsuz etkilere karşı dikkatli olunmalıdır.

Söz konusu karanlık aktörlerin Türkiye’nin ekonomisindeki sürdürülebilirlik ve güçlü makro performans üzerindeki olumsuz etkilerini minimize etmek için, ekonomik yönetimimiz sürekli bir yaklaşım içinde olmalıdır. Türkiye'nin büyüme potansiyeli ve stratejik konumu göz önüne alındığında, dünya pazarındaki gelişmelere adapte olabilme kapasitemizin artırılması, milli ekonomi politikamızın öncelikleri arasında yer almalıdır.